Translate

14 Nisan 2015 Salı

Harmful Effects of Nuclear Energy Plants (Nükleer Enerji Santrallerinin Zararlı Etkileri)

Daha elektrik kesintisinin sebebini bulamayan bir avuç adamın temelini bugün attığı ve ileride ülkeyi büyük bir nükleer bataklığa sürükleyecek olan santraldir ki dünyadaki gelişmiş ülkeler nükleeri kapatıyorken. Yine buram buram rant kokan uygulama ki milletin bir tarafına koyan Mehmet Cengiz müdahil olmuş. Akkuyu santrali hazır bu kadar gündemdeyken birkaç şey yazmak istedim nükleer ile ilgili. Bugün temel atıldı ama birçok STK'nın (TMMOB, Tabipler Birliği, Barolar Birliği vs.) ÇED iptali için açtığı davalar henüz sonuçlanmadı. Neyse işin politik tarafı bu ben burada mühendislik tarafına değineceğim.

Nükleer santral ile enerji elde etmeyi hedefliyoruz onda bir sıkıntı yok ama Nükleer santralin tek çare olarak lanse ve deklare edilmesi bizzat yanlıştır. Nükleer Santral yararından çok zararı olan bir santraldir ki bildiğim şeyleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Zararlarını bahsetmeye basit olarak başlarsak;

-Nükleer enerji çok riskli bir teknolojidir.

-Çok büyük kazalara sebebiyet verir.

-Terör saldırılarının hedefi haline gelme riski..

-Enerji kaynağı olan uranyumun tükenme riski..

-Nükleer silahların yaygınlaşmasını kolaylaştırması..

-Yüksek maliyet (yapma, işleme ve söküm maliyeti) (Aynı paraya onun maliyeti yerine yenilenebilir enerjiye özen ve ihtimam göstererek de enerji sorunu çözülebilir.) Üstelik santral için gerekli olan Uranyum da Rusya'dan ithal edilecek. Bu da ekstra maliyet demek.

-Nükleer reaktörlerin çalışması sırasında atık olarak açığa çıkacak olan Plütonyum üst düzeyde zehirli ve kanser yapıcıdır.Doğada bulunma ömrü 200+ yıldır. Açığa çıkan diğer bir radyo aktif madde olan Stronsiyum da yağış yoluyla bitkilere ordan da hayvanların sütüne karışarak insanlara bulaşır. Lösemiye yol açar. Uranyum ve Stronsiyum uzun ömürlüdür. Ayrıca tam bir santralin tamamlanması 20-30 sürmektedir. Kısa bir sürede nükleer santral inşa etmek mümkün değildir. 20-30 yıl Türkiye için büyük bir zaman kaybıdır. Ayrıca Türkiye için tek bir çözüm yolu değildir. Tek çözümmüş gibi göstermek de etik değildir.

-Türkiye nükleer santral yapmaya hazır değildir, nükleer santral altyapısı da yoktur. Tek bir reaktörün inşası telafisi mümkün olmayan çok ama çok büyük kazalara yol açar. Aynı zamanda Türkiye'deki maden kazaları da göz önündedir. Çok büyük bir İSG ve denetim sorunu da vardır.

-Nükleer santrallerde atom çekirdekleri parçalanarak enerji sağlanır. Atomun çıkardığı ısı enerjisi yüksektir ama çıkardığı radyasyon ancak özel binalarda ve kurşun yerde saklanmaktadır ve uzun yıllarda radyasyon yayar. 1970'li yıllarda yaşanan petrol dar boğazından nükleer enerjiyle kurtulunmuş ama saklanması da çok pahalı olduğundan talep azalmıştır. Ayrıca bir radyoaktif sızıntı canlıların ve ekosistemin radyasyona maruz kalmasına sebep olacaktır.

-Santraldaki fisyon tepkimeleri çok iyi kontrol edilmeyi gerektirir ve hata toleransları çok azdır. Hiç bir nükleer santral 100% güvenliğinde değildir ve mutlaka uzman ekipler tarafından ve emniyet katsayısı yüksek tutularak üretim yapılmalıdır. Bu da bizim gibi nükleer santral inşasına yeni adım atmak isteyen ülkeler için ciddi sorunlar ve riskler doğuracaktır.

-Nükleer santrallerin en önemli sorunu atık yakıt sorunudur. Radyoaktif bir maddenin aktivitesinin yarıya inmesi için gereken süreye "yarı ömür" denir ve bir maddenin etkisini kaybetmesi için yaklaşık 10 yarı ömür geçirmesi gerekir.

-Nükleer santral için şu an Türkiye'de mevcut mühendis ve çalışacak bilgili, nitelikli işci henüz bulunmamaktadır. (Sanırsam Rusya'da eğitimler devam ediyor.)

-Diğer önemli bir konu da nükleer santral lokasyonunun doğru seçilmesidir. En önemli reaktörün yapılacağı bölgenin sismik ve meteorolojik özellikleridir. Sismik özellik, meydana gelebilecek bir depremde nükleer santrale ne kadarlık bir ivmeyle uygulanacağını belirler. Akkuyunun yaklaşık 20 km. yakınlarında da mevcut bir fay hattı bulunmaktadır. Meteorolojik olaylarda ise hortum, sel, tayfun vs gibi doğal afetler göz önünde bulundurularak tasarlanması gerekir. Tarihteki önemli nükleer kazalardan da bahsetmessek olmaz tabi..

1-Three Miles Island Nükleer Santral Kazası : 1979'da ABD'nin Penssylvania eyaletinde insan hatası soğutma sistemindeki bazı vanaların kapalı unutulması yüzünden kazaya uğrayınca koruyucu dış güvenlik kabuğunun sızdırmaz kapısı kapatılarak ergiyen reaktör kalbinden sızan çok yüksek radyasyon bu kabuk içine hapsedilmiştir. Bu kazanın sonucunda Çernobil'de olduğu gibi çevre felaketi yaşanmamış, kimse radyasyon hastalığına uğramamıştır. Bu hastalık INES'de (International Nuclear and Radiological Events Scale) da "ciddi kaza" sınıfında olup 6 derecesindedir.

2-Çernobil Nükleer Santrali Kazası : 1986 'da Rusya'da (Ukrayna o dönem SSCB'de idi) olan bu kazada nükleer güvenlik normlarına uygun olarak inşa edilmemiş olan, dış kabuk güvenliğinden yoksun Çernobil reaktöründe, yine insan hatasından oluşan kaza sonucu açığa çıkan radyasyon yerel ve dünya ölçeğinde çevre problemlerine yol açmıştır.

Günümüzde Çernobil tipinde reaktör bulunmamaktadır ve yapılması düşünülmemektedir. INES'de bu kaza "büyük kaza" sınıfında olup 7 derecesindedir.

3-Fukushima Daiichi Nükleer Santrali Kazası :  Son yıllardaki en yakın kaza olduğu için bu kaza üzerine biraz daha uzun yazacağım. Üniversitede okuduğum zamanlar bu kazayı araştırıp yakın takibe almıştım. Su kaynamalı reaktörlere sahip bu santralde kaza, 11 Mart 2011'de Japonya'nın başkenti Tokyo'nun 250 km. kuzeyindeki Sendai kentinde deniz altında meydana gelen, Richter ölçeği ile 8.9 olarak değerlendirilen tarihte bilinen en büyük 7.deprem ve sonucunda oluşan Tsunami dalgalarının etkisi ile meydana gelmiştir. Deprem ve tsunamiden dolayı santralde dışarıdan alınan elektrikte güç kaybı yaşandığından ve su baskını sebebi ile de acil dizel jeneratörlerinin çalıştırılamaması sonucu yakıtın soğutulmasında sorunlar ortaya çıkmıştır. Bir reaktörde yetersiz soğuma sonucu sıcaklık yükselmiş, dolayısıyla buhar basıncı artmış ve kızgın (~1000°C) metalle temas eden su ve su buharının oksiyen ve hidrojene ayrışması sonucu 12 Mart günü bir hidrojen patlaması meydana gelmiştir. Birkaç gün sonra ise başka bir reaktörde çıkan yangın sonucu çevreye radyoaktif salınım meydana gelmiştir. INES'de bu kaza "yerel kaza" sınıfında olup 4 derecesindedir.

Sonuç olarak, Türkiye nükleer enerjiye ve nükleer santrale hazır değildir. Nükleer Enerji konusunda yeterli bilgiye sahip değildir. Çok büyük riskleri vardır. Doğal afetler ve insan hataları sonucu meydana gelen bu kazaların etkilerini mümkün olabilecek en düşük seviyeye çekmek için gerekli şart, bilimin ve teknolojinin gereğini harfi harfine yeterine getirecek nitelikli ve bilgili işçi, mühendis yetiştirmektir. Nükleer enerji yerine elde olan imkanları son damlasına kadar kullanmak gerekir. Yenilenebilir ve alternatif kaynakları yönelmeli ve daha akla yatkın enerji politikaları ortaya koymak gerekir. İnsan sağlığı için zararlı etkisi yararlı etkisinden daha az olan çözümler aranmalıdır. Güneş, rüzgar ve dalga enerjisini yönelme göstermek gerekir. Nükleer santral Türkiye'nin enerji sorununu çözmek için tek çare değildir. Nükleer santralin çözüm olacağına inanmıyorum

(Kazalar için kaynak : Trntp ve Wikipedia)